Skip to content

Suresi Nahl - Page: 4

An-Nahl

(an-Naḥl)

31

جَنّٰتُ عَدْنٍ يَّدْخُلُوْنَهَا تَجْرِيْ مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهٰرُ لَهُمْ فِيْهَا مَا يَشَاۤءُوْنَ ۗ كَذٰلِكَ يَجْزِى اللّٰهُ الْمُتَّقِيْنَۙ ٣١

jannātu
جَنَّٰتُ
cennetlerine
ʿadnin
عَدْنٍ
adn
yadkhulūnahā
يَدْخُلُونَهَا
girerler
tajrī
تَجْرِى
akan
min taḥtihā
مِن تَحْتِهَا
altlarından
l-anhāru
ٱلْأَنْهَٰرُۖ
ırmaklar
lahum
لَهُمْ
onlar için vardır
fīhā
فِيهَا
orada
مَا
her şey
yashāūna
يَشَآءُونَۚ
diledikleri
kadhālika
كَذَٰلِكَ
işte böyle
yajzī
يَجْزِى
mükafatlandırır
l-lahu
ٱللَّهُ
Allah
l-mutaqīna
ٱلْمُتَّقِينَ
korunanları
İçlerinden ırmaklar akan Adn cennetlerine girerler. Orada, diledikleri kendilerine verilir. Allah sakınanları böylece mükafatlandırır. ([16] Nahl: 31)
Tefsir
32

الَّذِيْنَ تَتَوَفّٰىهُمُ الْمَلٰۤىِٕكَةُ طَيِّبِيْنَ ۙيَقُوْلُوْنَ سَلٰمٌ عَلَيْكُمُ ادْخُلُوا الْجَنَّةَ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُوْنَ ٣٢

alladhīna
ٱلَّذِينَ
kimselere
tatawaffāhumu
تَتَوَفَّىٰهُمُ
canlarını aldıkları
l-malāikatu
ٱلْمَلَٰٓئِكَةُ
melekler
ṭayyibīna
طَيِّبِينَۙ
iyi insanlar olarak
yaqūlūna
يَقُولُونَ
derler
salāmun
سَلَٰمٌ
selam
ʿalaykumu
عَلَيْكُمُ
size
ud'khulū
ٱدْخُلُوا۟
girin
l-janata
ٱلْجَنَّةَ
cennete
bimā
بِمَا
karşılık
kuntum
كُنتُمْ
olduklarınıza
taʿmalūna
تَعْمَلُونَ
yapıyor(lar)
Melekler onların canını temizlenmiş olarak alırken: "Selam size; yaptıklarınıza karşılık haydi cennete girin" derler. ([16] Nahl: 32)
Tefsir
33

هَلْ يَنْظُرُوْنَ اِلَّآ اَنْ تَأْتِيَهُمُ الْمَلٰۤىِٕكَةُ اَوْ يَأْتِيَ اَمْرُ رَبِّكَ ۗ كَذٰلِكَ فَعَلَ الَّذِيْنَ مِنْ قَبْلِهِمْ ۗوَمَا ظَلَمَهُمُ اللّٰهُ وَلٰكِنْ كَانُوْٓا اَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُوْنَ ٣٣

hal
هَلْ
mi?
yanẓurūna
يَنظُرُونَ
bekliyorlar
illā
إِلَّآ
ille
an tatiyahumu
أَن تَأْتِيَهُمُ
kendilerine gelmesini
l-malāikatu
ٱلْمَلَٰٓئِكَةُ
meleklerin
aw
أَوْ
yahut
yatiya
يَأْتِىَ
gelmesini
amru
أَمْرُ
emrinin
rabbika
رَبِّكَۚ
Rabbinin
kadhālika
كَذَٰلِكَ
öyle
faʿala
فَعَلَ
yapmıştı
alladhīna
ٱلَّذِينَ
kimseler (de)
min qablihim
مِن قَبْلِهِمْۚ
onlardan önceki
wamā ẓalamahumu
وَمَا ظَلَمَهُمُ
onlara zulmetmedi
l-lahu
ٱللَّهُ
Allah
walākin
وَلَٰكِن
fakat
kānū
كَانُوٓا۟
onlar
anfusahum
أَنفُسَهُمْ
kendi kendilerine
yaẓlimūna
يَظْلِمُونَ
zulmediyorlardı
Onlar kendilerine yalnız meleklerin veya senin Rabbinin buyruğunun gelmesini mi bekliyorlar? Onlardan öncekiler de böyle yapmışlardı. Allah onlara zulmetmemişti, ama onlar kendilerine yazık ediyorlardı. ([16] Nahl: 33)
Tefsir
34

فَاَصَابَهُمْ سَيِّاٰتُ مَا عَمِلُوْا وَحَاقَ بِهِمْ مَّا كَانُوْا بِهٖ يَسْتَهْزِءُوْنَ ࣖ ٣٤

fa-aṣābahum
فَأَصَابَهُمْ
nihayet onlara ulaştı
sayyiātu
سَيِّـَٔاتُ
kötülükleri
mā ʿamilū
مَا عَمِلُوا۟
yaptıklarının
waḥāqa
وَحَاقَ
ve kuşattı
bihim
بِهِم
onları
مَّا
şey
kānū bihi
كَانُوا۟ بِهِۦ
onunla
yastahziūna
يَسْتَهْزِءُونَ
alay ettikleri
Bu yüzden, işledikleri kötülüklere uğradılar ve alay ettikleri şey onları kuşattı. ([16] Nahl: 34)
Tefsir
35

وَقَالَ الَّذِيْنَ اَشْرَكُوْا لَوْ شَاۤءَ اللّٰهُ مَا عَبَدْنَا مِنْ دُوْنِهٖ مِنْ شَيْءٍ نَّحْنُ وَلَآ اٰبَاۤؤُنَا وَلَا حَرَّمْنَا مِنْ دُوْنِهٖ مِنْ شَيْءٍ ۗ كَذٰلِكَ فَعَلَ الَّذِيْنَ مِنْ قَبْلِهِمْ ۚفَهَلْ عَلَى الرُّسُلِ اِلَّا الْبَلٰغُ الْمُبِيْنُ ٣٥

waqāla
وَقَالَ
ve dediler
alladhīna
ٱلَّذِينَ
kimseler
ashrakū
أَشْرَكُوا۟
ortak koşan(lar)
law
لَوْ
eğer
shāa
شَآءَ
dileseydi
l-lahu
ٱللَّهُ
Allah
mā ʿabadnā
مَا عَبَدْنَا
tapmazdık
min dūnihi
مِن دُونِهِۦ
O'ndan başka
min
مِن
hiçbir
shayin
شَىْءٍ
şeye
naḥnu
نَّحْنُ
(ne) biz
walā
وَلَآ
ne de
ābāunā
ءَابَآؤُنَا
atalarımız
walā ḥarramnā
وَلَا حَرَّمْنَا
ve haram kılmazdık
min dūnihi
مِن دُونِهِۦ
O'nsuz
min
مِن
hiçbir
shayin
شَىْءٍۚ
şeyi
kadhālika
كَذَٰلِكَ
böyle
faʿala
فَعَلَ
yapmıştı
alladhīna
ٱلَّذِينَ
kimseler de
min qablihim
مِن قَبْلِهِمْۚ
onlardan önceki(ler)
fahal
فَهَلْ
değil midir?
ʿalā
عَلَى
düşen
l-rusuli
ٱلرُّسُلِ
elçilere
illā
إِلَّا
yalnız
l-balāghu
ٱلْبَلَٰغُ
tebliğ etmek
l-mubīnu
ٱلْمُبِينُ
açıkça
Allah'a eş koşanlar: "Allah dileseydi O'ndan başka hiçbir şeye ne biz ve ne de babalarımız tapardı. O'nun buyruğu olmaksızın hiçbir şeyi haram kılmazdık" dediler. Kendilerinden öncekiler de böyle yapmıştı. Peygamberlere apaçık tebliğden başka ne vazife düşer? ([16] Nahl: 35)
Tefsir
36

وَلَقَدْ بَعَثْنَا فِيْ كُلِّ اُمَّةٍ رَّسُوْلًا اَنِ اعْبُدُوا اللّٰهَ وَاجْتَنِبُوا الطَّاغُوْتَۚ فَمِنْهُمْ مَّنْ هَدَى اللّٰهُ وَمِنْهُمْ مَّنْ حَقَّتْ عَلَيْهِ الضَّلٰلَةُ ۗ فَسِيْرُوْا فِى الْاَرْضِ فَانْظُرُوْا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذِّبِيْنَ ٣٦

walaqad
وَلَقَدْ
ve andolsun
baʿathnā
بَعَثْنَا
biz gönderdik
فِى
içinde
kulli
كُلِّ
her
ummatin
أُمَّةٍ
millet
rasūlan
رَّسُولًا
bir elçi
ani
أَنِ
diye
uʿ'budū
ٱعْبُدُوا۟
kulluk edin
l-laha
ٱللَّهَ
Allah'a
wa-ij'tanibū
وَٱجْتَنِبُوا۟
ve kaçının
l-ṭāghūta
ٱلطَّٰغُوتَۖ
tagutdan
famin'hum
فَمِنْهُم
onlardan
man
مَّنْ
kimine
hadā
هَدَى
hidayet etti
l-lahu
ٱللَّهُ
Allah
wamin'hum
وَمِنْهُم
ve onlardan
man
مَّنْ
kimine de
ḥaqqat
حَقَّتْ
hak oldu
ʿalayhi
عَلَيْهِ
üzerlerine
l-ḍalālatu
ٱلضَّلَٰلَةُۚ
sapıklık
fasīrū
فَسِيرُوا۟
işte gezin
fī l-arḍi
فِى ٱلْأَرْضِ
yeryüzünde
fa-unẓurū
فَٱنظُرُوا۟
ve bakın
kayfa
كَيْفَ
nasıl
kāna
كَانَ
olmuş
ʿāqibatu
عَٰقِبَةُ
sonu
l-mukadhibīna
ٱلْمُكَذِّبِينَ
yalanlayanların
And olsun ki, her ümmete: "Allah'a kulluk edin, azdırıcılardan kaçının" diyen peygamber göndermişizdir. Allah içlerinden kimini doğru yola eriştirdi, kimi de sapıklığı haketti. Yeryüzünde gezin; peygamberleri yalanlayanların sonlarının nasıl olduğunugörün. ([16] Nahl: 36)
Tefsir
37

اِنْ تَحْرِصْ عَلٰى هُدٰىهُمْ فَاِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِيْ مَنْ يُّضِلُّ وَمَا لَهُمْ مِّنْ نّٰصِرِيْنَ ٣٧

in
إِن
şayet
taḥriṣ
تَحْرِصْ
ne kadar istesen de
ʿalā hudāhum
عَلَىٰ هُدَىٰهُمْ
onların yola gelmelerini
fa-inna
فَإِنَّ
kuşkusuz
l-laha
ٱللَّهَ
Allah
lā yahdī
لَا يَهْدِى
yola getirmez
man
مَن
kimseyi
yuḍillu
يُضِلُّۖ
şaşırttığı
wamā
وَمَا
ve olmaz
lahum
لَهُم
onların
min
مِّن
hiçbir
nāṣirīna
نَّٰصِرِينَ
yardımcıları
Onların doğru yolda olmalarına ne kadar özensen, yine de Allah, saptırdığını doğru yola iletmez. Onların yardımcıları da olmaz. ([16] Nahl: 37)
Tefsir
38

وَاَقْسَمُوْا بِاللّٰهِ جَهْدَ اَيْمَانِهِمْۙ لَا يَبْعَثُ اللّٰهُ مَنْ يَّمُوْتُۗ بَلٰى وَعْدًا عَلَيْهِ حَقًّا وَّلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُوْنَۙ ٣٨

wa-aqsamū
وَأَقْسَمُوا۟
ve yemin ettiler
bil-lahi
بِٱللَّهِ
Allah'a
jahda
جَهْدَ
bütün şiddetiyle
aymānihim
أَيْمَٰنِهِمْۙ
yeminlerinin
lā yabʿathu
لَا يَبْعَثُ
diriltmez (diye)
l-lahu
ٱللَّهُ
Allah
man
مَن
kimseyi
yamūtu
يَمُوتُۚ
ölen
balā
بَلَىٰ
hayır
waʿdan
وَعْدًا
verdiği sözdür
ʿalayhi
عَلَيْهِ
O'nun onlara
ḥaqqan
حَقًّا
gerçek olarak
walākinna
وَلَٰكِنَّ
ama
akthara
أَكْثَرَ
çoğu
l-nāsi
ٱلنَّاسِ
insanların
lā yaʿlamūna
لَا يَعْلَمُونَ
bilmezler
Ölen kimseyi Allah'ın diriltmeyeceği üzerine bütün güçleriyle Allah'a yemin ederler. Hayır; öyle değil, ayrılığa düştükleri şeyi onlara açıklamayı, inkar edenlerin kendilerinin yalancı olduklarını bileceklerini, Allah gerçekten vadetmiştir, fakat insanların çoğu bilmezler. ([16] Nahl: 38)
Tefsir
39

لِيُبَيِّنَ لَهُمُ الَّذِيْ يَخْتَلِفُوْنَ فِيْهِ وَلِيَعْلَمَ الَّذِيْنَ كَفَرُوْٓا اَنَّهُمْ كَانُوْا كٰذِبِيْنَ ٣٩

liyubayyina
لِيُبَيِّنَ
açıklasın (diye)
lahumu
لَهُمُ
onlara
alladhī yakhtalifūna
ٱلَّذِى يَخْتَلِفُونَ
ihtilaf ettiklerini
fīhi
فِيهِ
hakkında
waliyaʿlama
وَلِيَعْلَمَ
ve bilsinler (diye)
alladhīna
ٱلَّذِينَ
kimseler
kafarū
كَفَرُوٓا۟
inkar eden(ler)
annahum
أَنَّهُمْ
onların
kānū
كَانُوا۟
olduklarını
kādhibīna
كَٰذِبِينَ
yalancılar
Ölen kimseyi Allah'ın diriltmeyeceği üzerine bütün güçleriyle Allah'a yemin ederler. Hayır; öyle değil, ayrılığa düştükleri şeyi onlara açıklamayı, inkar edenlerin kendilerinin yalancı olduklarını bileceklerini, Allah gerçekten vadetmiştir, fakat insanların çoğu bilmezler. ([16] Nahl: 39)
Tefsir
40

اِنَّمَا قَوْلُنَا لِشَيْءٍ اِذَآ اَرَدْنٰهُ اَنْ نَّقُوْلَ لَهٗ كُنْ فَيَكُوْنُ ࣖ ٤٠

innamā
إِنَّمَا
şüphesiz
qawlunā
قَوْلُنَا
söyleyeceğimiz söz
lishayin
لِشَىْءٍ
bir şeyi
idhā
إِذَآ
zaman
aradnāhu
أَرَدْنَٰهُ
istediğimiz
an
أَن
sadece
naqūla
نَّقُولَ
dememizdir
lahu
لَهُۥ
ona
kun
كُن
ol
fayakūnu
فَيَكُونُ
derhal oluverir
Bir şeyin olmasını istediğimiz zaman sözümüz sadece ona "Ol" dememizdir ve hemen olur. ([16] Nahl: 40)
Tefsir