Skip to content

Suresi Nahl - Page: 11

An-Nahl

(an-Naḥl)

101

وَاِذَا بَدَّلْنَآ اٰيَةً مَّكَانَ اٰيَةٍ ۙوَّاللّٰهُ اَعْلَمُ بِمَا يُنَزِّلُ قَالُوْٓا اِنَّمَآ اَنْتَ مُفْتَرٍۗ بَلْ اَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُوْنَ ١٠١

wa-idhā
وَإِذَا
ve zaman
baddalnā
بَدَّلْنَآ
değiştirdiğimiz
āyatan
ءَايَةً
bir ayeti
makāna
مَّكَانَ
yerine
āyatin
ءَايَةٍۙ
bir ayet
wal-lahu
وَٱللَّهُ
ve Allah
aʿlamu
أَعْلَمُ
bilirken
bimā
بِمَا
ne
yunazzilu
يُنَزِّلُ
indirdiğini
qālū
قَالُوٓا۟
derler
innamā
إِنَّمَآ
şüphesiz
anta
أَنتَ
sen
muf'tarin
مُفْتَرٍۭۚ
iftira ediyorsun
bal
بَلْ
hayır
aktharuhum
أَكْثَرُهُمْ
onların çokları
lā yaʿlamūna
لَا يَعْلَمُونَ
bilmiyorlar
Bir ayetin yerini başka bir ayetle değiştirdiğimizde, ki Allah ne indirdiğini gayet iyi bilir onlar, "Sen sadece uyduruyorsun" derler. Hayır, öyle değildir, ama onların çoğu bunu bilmezler. ([16] Nahl: 101)
Tefsir
102

قُلْ نَزَّلَهٗ رُوْحُ الْقُدُسِ مِنْ رَّبِّكَ بِالْحَقِّ لِيُثَبِّتَ الَّذِيْنَ اٰمَنُوْا وَهُدًى وَّبُشْرٰى لِلْمُسْلِمِيْنَ ١٠٢

qul
قُلْ
de ki
nazzalahu rūḥu
نَزَّلَهُۥ رُوحُ
onu indirdi
l-qudusi
ٱلْقُدُسِ
-nden-Kudüs
min rabbika
مِن رَّبِّكَ
Rabbinden
bil-ḥaqi
بِٱلْحَقِّ
gerçek olarak
liyuthabbita
لِيُثَبِّتَ
sağlamlaştırmak için
alladhīna
ٱلَّذِينَ
kimseleri
āmanū
ءَامَنُوا۟
inanan(ları)
wahudan
وَهُدًى
ve yol gösterici
wabush'rā
وَبُشْرَىٰ
ve müjde olarak
lil'mus'limīna
لِلْمُسْلِمِينَ
müslümanlara
De ki: "Kuran'ı; Ruhul Kudüs (Cebrail) Rabbinin katından, inananların inançlarını pekiştirmek, Müslümanlara doğruluk rehberi ve müjde olmak üzere gerçekle indirmiştir." ([16] Nahl: 102)
Tefsir
103

وَلَقَدْ نَعْلَمُ اَنَّهُمْ يَقُوْلُوْنَ اِنَّمَا يُعَلِّمُهٗ بَشَرٌۗ لِسَانُ الَّذِيْ يُلْحِدُوْنَ اِلَيْهِ اَعْجَمِيٌّ وَّهٰذَا لِسَانٌ عَرَبِيٌّ مُّبِيْنٌ ١٠٣

walaqad
وَلَقَدْ
ve elbette
naʿlamu
نَعْلَمُ
biliyoruz
annahum
أَنَّهُمْ
onların
yaqūlūna
يَقُولُونَ
dediklerini
innamā
إِنَّمَا
muhakkak
yuʿallimuhu
يُعَلِّمُهُۥ
ona öğretiyor
basharun
بَشَرٌۗ
bir insan
lisānu
لِّسَانُ
dili
alladhī
ٱلَّذِى
şahsın
yul'ḥidūna
يُلْحِدُونَ
nisbet ettikleri
ilayhi
إِلَيْهِ
ona
aʿjamiyyun
أَعْجَمِىٌّ
a'cemi (yabancıdır)
wahādhā
وَهَٰذَا
bu ise
lisānun
لِسَانٌ
bir dildir
ʿarabiyyun
عَرَبِىٌّ
Arapça
mubīnun
مُّبِينٌ
apaçık
And olsun ki: "Ona elbette bir insan öğretiyor" dediklerini biliyoruz. Kast ettikleri kimsenin dili yabancıdır, Kuran ise fasih Arapça'dır. ([16] Nahl: 103)
Tefsir
104

اِنَّ الَّذِيْنَ لَا يُؤْمِنُوْنَ بِاٰيٰتِ اللّٰهِۙ لَا يَهْدِيْهِمُ اللّٰهُ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَلِيْمٌ ١٠٤

inna
إِنَّ
şüphesiz
alladhīna
ٱلَّذِينَ
kimseleri
lā yu'minūna
لَا يُؤْمِنُونَ
inanmayan(ları)
biāyāti
بِـَٔايَٰتِ
ayetlerine
l-lahi
ٱللَّهِ
Allah'ın
lā yahdīhimu
لَا يَهْدِيهِمُ
doğru yola iletmez
l-lahu
ٱللَّهُ
Allah
walahum
وَلَهُمْ
onlar için vardır
ʿadhābun
عَذَابٌ
bir azab
alīmun
أَلِيمٌ
acıklı
Allah'ın ayetlerine inanmayanları Allah doğru yola eriştirmez. Onlara can yakıcı azap vardır. ([16] Nahl: 104)
Tefsir
105

اِنَّمَا يَفْتَرِى الْكَذِبَ الَّذِيْنَ لَا يُؤْمِنُوْنَ بِاٰيٰتِ اللّٰهِۚ وَاُولٰۤىِٕكَ هُمُ الْكٰذِبُوْنَ ١٠٥

innamā
إِنَّمَا
şüphesiz ancak
yaftarī
يَفْتَرِى
uydurur
l-kadhiba
ٱلْكَذِبَ
yalanı
alladhīna
ٱلَّذِينَ
kimseler
lā yu'minūna
لَا يُؤْمِنُونَ
inanmayan(lar)
biāyāti
بِـَٔايَٰتِ
ayetlerine
l-lahi
ٱللَّهِۖ
Allah'ın
wa-ulāika
وَأُو۟لَٰٓئِكَ
işte
humu
هُمُ
onlardır
l-kādhibūna
ٱلْكَٰذِبُونَ
yalancılar
Yalan uyduranlar ancak Allah'ın ayetlerine inanmayanlardır. Yalancılar işte onlardır. ([16] Nahl: 105)
Tefsir
106

مَنْ كَفَرَ بِاللّٰهِ مِنْۢ بَعْدِ اِيْمَانِهٖٓ اِلَّا مَنْ اُكْرِهَ وَقَلْبُهٗ مُطْمَىِٕنٌّۢ بِالْاِيْمَانِ وَلٰكِنْ مَّنْ شَرَحَ بِالْكُفْرِ صَدْرًا فَعَلَيْهِمْ غَضَبٌ مِّنَ اللّٰهِ ۗوَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيْمٌ ١٠٦

man kafara
مَن كَفَرَ
inkar eden
bil-lahi
بِٱللَّهِ
Allah'ı
min baʿdi
مِنۢ بَعْدِ
sonra
īmānihi
إِيمَٰنِهِۦٓ
inandıktan
illā
إِلَّا
hariç
man
مَنْ
kimseler
uk'riha
أُكْرِهَ
(inkara) zorlanan
waqalbuhu
وَقَلْبُهُۥ
ve kalbi
muṭ'ma-innun
مُطْمَئِنٌّۢ
mutmain olduğu halde
bil-īmāni
بِٱلْإِيمَٰنِ
imanla
walākin
وَلَٰكِن
fakat
man
مَّن
kimselere
sharaḥa
شَرَحَ
açan
bil-kuf'ri
بِٱلْكُفْرِ
küfre
ṣadran
صَدْرًا
göğsünü
faʿalayhim
فَعَلَيْهِمْ
üzerlerine iner
ghaḍabun
غَضَبٌ
bir gazab
mina l-lahi
مِّنَ ٱللَّهِ
Allahtan
walahum
وَلَهُمْ
ve onlar için vardır
ʿadhābun
عَذَابٌ
bir azab
ʿaẓīmun
عَظِيمٌ
büyük
Gönlü imanla dolu olduğu halde, zor altında olan kimse müstesna, inandıktan sonra Allah'ı inkar edip, gönlünü kafirliğe açanlara Allah katından bir gazap vardır; büyük azap da onlar içindir. ([16] Nahl: 106)
Tefsir
107

ذٰلِكَ بِاَنَّهُمُ اسْتَحَبُّوا الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا عَلَى الْاٰخِرَةِۙ وَاَنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِى الْقَوْمَ الْكٰفِرِيْنَ ١٠٧

dhālika
ذَٰلِكَ
bu böyledir
bi-annahumu
بِأَنَّهُمُ
şüphesiz onların
is'taḥabbū
ٱسْتَحَبُّوا۟
tercih etmelerindendir
l-ḥayata
ٱلْحَيَوٰةَ
hayatını
l-dun'yā
ٱلدُّنْيَا
dünya
ʿalā l-ākhirati
عَلَى ٱلْءَاخِرَةِ
ahirete
wa-anna
وَأَنَّ
ve şüphesiz
l-laha
ٱللَّهَ
Allah'ın
lā yahdī
لَا يَهْدِى
doğru yola iletmeyeceğindendir
l-qawma
ٱلْقَوْمَ
kavmi
l-kāfirīna
ٱلْكَٰفِرِينَ
inkar eden
Bu, dünya hayatını ahirete tercih etmelerinden ve Allah'ın da, inkarcı milleti doğru yola eriştirmemesinden ötürü böyledir. ([16] Nahl: 107)
Tefsir
108

اُولٰۤىِٕكَ الَّذِيْنَ طَبَعَ اللّٰهُ عَلٰى قُلُوْبِهِمْ وَسَمْعِهِمْ وَاَبْصَارِهِمْۗ وَاُولٰۤىِٕكَ هُمُ الْغٰفِلُوْنَ ١٠٨

ulāika
أُو۟لَٰٓئِكَ
onlar
alladhīna
ٱلَّذِينَ
kimselerdir
ṭabaʿa
طَبَعَ
mühürlediği
l-lahu
ٱللَّهُ
Allah'ın
ʿalā
عَلَىٰ
üzerini
qulūbihim
قُلُوبِهِمْ
kalbleri
wasamʿihim
وَسَمْعِهِمْ
ve kulaklarını
wa-abṣārihim
وَأَبْصَٰرِهِمْۖ
ve gözlerini
wa-ulāika
وَأُو۟لَٰٓئِكَ
ve işte
humu
هُمُ
onlardır
l-ghāfilūna
ٱلْغَٰفِلُونَ
gafiller
İşte Allah'ın kalblerini, kulaklarını ve gözlerini mühürlediği kimseler bunlardır. Gafiller de işte bunlardır. ([16] Nahl: 108)
Tefsir
109

لَا جَرَمَ اَنَّهُمْ فِى الْاٰخِرَةِ هُمُ الْخٰسِرُوْنَ ١٠٩

لَا
hiç yok
jarama
جَرَمَ
şüphe
annahum
أَنَّهُمْ
elbette onlar
fī l-ākhirati
فِى ٱلْءَاخِرَةِ
ahirette
humu
هُمُ
onlar
l-khāsirūna
ٱلْخَٰسِرُونَ
ziyana uğrayacaklardır
Ahirette zarara uğrayacakların bunlar olduğunda şüphe yoktur. ([16] Nahl: 109)
Tefsir
110

ثُمَّ اِنَّ رَبَّكَ لِلَّذِيْنَ هَاجَرُوْا مِنْۢ بَعْدِ مَا فُتِنُوْا ثُمَّ جَاهَدُوْا وَصَبَرُوْاۚ اِنَّ رَبَّكَ مِنْۢ بَعْدِهَا لَغَفُوْرٌ رَّحِيْمٌ ࣖ ١١٠

thumma
ثُمَّ
sonra
inna
إِنَّ
şüphesiz
rabbaka
رَبَّكَ
Rabbin
lilladhīna
لِلَّذِينَ
(yanındadır)
hājarū
هَاجَرُوا۟
hicret edenlerin
min baʿdi
مِنۢ بَعْدِ
sonra
mā futinū
مَا فُتِنُوا۟
işkenceye uğratıldıktan
thumma
ثُمَّ
sonra
jāhadū
جَٰهَدُوا۟
cihad edenlerin
waṣabarū
وَصَبَرُوٓا۟
ve sabredenlerin
inna
إِنَّ
elbette
rabbaka
رَبَّكَ
Rabbin
min baʿdihā
مِنۢ بَعْدِهَا
bun(lar)dan sonra
laghafūrun
لَغَفُورٌ
elbette bağışlayandır;
raḥīmun
رَّحِيمٌ
esirgeyendir
Rabbin, türlü eziyete uğratıldıktan sonra hicret eden, sonra Allah uğrunda savaşan ve sabreden kimselerden yanadır. Rabbin şüphesiz bundan sonra da bağışlar ve merhamet eder. ([16] Nahl: 110)
Tefsir