وَاِنْ مِّنْ شَيْءٍ اِلَّا عِنْدَنَا خَزَاۤىِٕنُهٗ وَمَا نُنَزِّلُهٗٓ اِلَّا بِقَدَرٍ مَّعْلُوْمٍ ٢١
- wa-in
- وَإِن
- ve yoktur
- min
- مِّن
- hiçbir
- shayin
- شَىْءٍ
- şey
- illā
- إِلَّا
- sadece
- ʿindanā
- عِندَنَا
- bizim yanımızdadır
- khazāinuhu
- خَزَآئِنُهُۥ
- hazineleri
- wamā
- وَمَا
- ve
- nunazziluhu
- نُنَزِّلُهُۥٓ
- biz indirmeyiz
- illā
- إِلَّا
- dışında
- biqadarin
- بِقَدَرٍ
- bir miktar
- maʿlūmin
- مَّعْلُومٍ
- bilinen
Hazinesi Bizim katımızda olmayan hiçbir şey yoktur. Biz onu ancak belli bir ölçüye göre indiririz. ([15] Hicr: 21)Tefsir
وَاَرْسَلْنَا الرِّيٰحَ لَوَاقِحَ فَاَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَاۤءِ مَاۤءً فَاَسْقَيْنٰكُمُوْهُۚ وَمَآ اَنْتُمْ لَهٗ بِخَازِنِيْنَ ٢٢
- wa-arsalnā
- وَأَرْسَلْنَا
- ve gönderdik
- l-riyāḥa
- ٱلرِّيَٰحَ
- rüzgarları
- lawāqiḥa
- لَوَٰقِحَ
- aşılayıcı olarak
- fa-anzalnā
- فَأَنزَلْنَا
- indirdik
- mina l-samāi
- مِنَ ٱلسَّمَآءِ
- gökten
- māan
- مَآءً
- su
- fa-asqaynākumūhu
- فَأَسْقَيْنَٰكُمُوهُ
- böylece sizi suladık
- wamā
- وَمَآ
- ve değilsiniz
- antum
- أَنتُمْ
- siz
- lahu
- لَهُۥ
- onu
- bikhāzinīna
- بِخَٰزِنِينَ
- depolayan
Rüzgarları aşılayıcı olarak gönderdik; yukarıdan su indirdik de sizi onunla suladık. Yoksa siz onu toplayamazdınız. ([15] Hicr: 22)Tefsir
وَاِنَّا لَنَحْنُ نُحْيٖ وَنُمِيْتُ وَنَحْنُ الْوَارِثُوْنَ ٢٣
- wa-innā
- وَإِنَّا
- biziz
- lanaḥnu
- لَنَحْنُ
- elbette biz
- nuḥ'yī
- نُحْىِۦ
- yaşatırız;
- wanumītu
- وَنُمِيتُ
- ve öldürürüz
- wanaḥnu
- وَنَحْنُ
- ve biziz
- l-wārithūna
- ٱلْوَٰرِثُونَ
- gerçek varis olan
Doğrusu dirilten ve öldüren Biziz; hepsinin gerisinde de Biz kalırız. ([15] Hicr: 23)Tefsir
وَلَقَدْ عَلِمْنَا الْمُسْتَقْدِمِيْنَ مِنْكُمْ وَلَقَدْ عَلِمْنَا الْمُسْتَأْخِرِيْنَ ٢٤
- walaqad
- وَلَقَدْ
- andolsun
- ʿalim'nā
- عَلِمْنَا
- biliriz
- l-mus'taqdimīna
- ٱلْمُسْتَقْدِمِينَ
- önce geçenleri
- minkum
- مِنكُمْ
- sizden
- walaqad
- وَلَقَدْ
- ve elbette
- ʿalim'nā
- عَلِمْنَا
- biliriz
- l-mus'takhirīna
- ٱلْمُسْتَـْٔخِرِينَ
- geri kalanları da
And olsun ki, sizden önce geçenleri biliriz; and olsun ki, geri kalanları da biliriz. ([15] Hicr: 24)Tefsir
وَاِنَّ رَبَّكَ هُوَ يَحْشُرُهُمْۗ اِنَّهٗ حَكِيْمٌ عَلِيْمٌ ࣖ ٢٥
- wa-inna
- وَإِنَّ
- ve gerçekten
- rabbaka
- رَبَّكَ
- Rabbindir
- huwa
- هُوَ
- O
- yaḥshuruhum
- يَحْشُرُهُمْۚ
- onları toplayacak olan
- innahu
- إِنَّهُۥ
- muhakak O
- ḥakīmun
- حَكِيمٌ
- Hakîmdir
- ʿalīmun
- عَلِيمٌ
- Bilendir
Doğrusu Rabbin onları diriltip bir araya getirecektir. Şüphesiz O Hakim'dir, Herşeyi Bilen'dir. ([15] Hicr: 25)Tefsir
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ مِنْ صَلْصَالٍ مِّنْ حَمَاٍ مَّسْنُوْنٍۚ ٢٦
- walaqad
- وَلَقَدْ
- ve andolsun
- khalaqnā
- خَلَقْنَا
- biz yarattık
- l-insāna
- ٱلْإِنسَٰنَ
- insanı
- min ṣalṣālin
- مِن صَلْصَٰلٍ
- pişmemiş çamurdan
- min ḥama-in
- مِّنْ حَمَإٍ
- cıvık balçıktan
- masnūnin
- مَّسْنُونٍ
- değişmiş
And olsun ki, insanı kuru balçıktan, işlenebilen kara topraktan yarattık. ([15] Hicr: 26)Tefsir
وَالْجَاۤنَّ خَلَقْنٰهُ مِنْ قَبْلُ مِنْ نَّارِ السَّمُوْمِ ٢٧
- wal-jāna
- وَٱلْجَآنَّ
- ve Cinleri
- khalaqnāhu
- خَلَقْنَٰهُ
- yarattık
- min qablu
- مِن قَبْلُ
- daha önce
- min nāri
- مِن نَّارِ
- ateşten
- l-samūmi
- ٱلسَّمُومِ
- nüfuz eden
Cinleri de, daha önce, dumansız ateşten yarattık. ([15] Hicr: 27)Tefsir
وَاِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلٰۤىِٕكَةِ اِنِّيْ خَالِقٌۢ بَشَرًا مِّنْ صَلْصَالٍ مِّنْ حَمَاٍ مَّسْنُوْنٍۚ ٢٨
- wa-idh
- وَإِذْ
- ve bir zaman
- qāla
- قَالَ
- demişti ki
- rabbuka
- رَبُّكَ
- Rabbin
- lil'malāikati
- لِلْمَلَٰٓئِكَةِ
- meleklere
- innī
- إِنِّى
- muhakkak ben
- khāliqun
- خَٰلِقٌۢ
- yaratacağım
- basharan
- بَشَرًا
- bir insan
- min ṣalṣālin
- مِّن صَلْصَٰلٍ
- kupkuru çamurdan
- min ḥama-in
- مِّنْ حَمَإٍ
- balçıktan
- masnūnin
- مَّسْنُونٍ
- değişken
'Rabbin meleklere: "Ben, balçıktan, işlenebilen kara topraktan bir insan yaratacağım. Onu yapıp ruhumdan üflediğimde ona secdeye kapanın" demişti. ([15] Hicr: 28)Tefsir
فَاِذَا سَوَّيْتُهٗ وَنَفَخْتُ فِيْهِ مِنْ رُّوْحِيْ فَقَعُوْا لَهٗ سٰجِدِيْنَ ٢٩
- fa-idhā
- فَإِذَا
- zaman
- sawwaytuhu
- سَوَّيْتُهُۥ
- onu düzenlediğim
- wanafakhtu
- وَنَفَخْتُ
- ve üflediğimde
- fīhi
- فِيهِ
- ona
- min rūḥī
- مِن رُّوحِى
- ruhumdan
- faqaʿū
- فَقَعُوا۟
- hemen kapanın
- lahu
- لَهُۥ
- ona
- sājidīna
- سَٰجِدِينَ
- secdeye
'Rabbin meleklere: "Ben, balçıktan, işlenebilen kara topraktan bir insan yaratacağım. Onu yapıp ruhumdan üflediğimde ona secdeye kapanın" demişti. ([15] Hicr: 29)Tefsir
فَسَجَدَ الْمَلٰۤىِٕكَةُ كُلُّهُمْ اَجْمَعُوْنَۙ ٣٠
- fasajada
- فَسَجَدَ
- secde ettiler
- l-malāikatu
- ٱلْمَلَٰٓئِكَةُ
- melekler
- kulluhum
- كُلُّهُمْ
- hepsi
- ajmaʿūna
- أَجْمَعُونَ
- topluca
Bunun üzerine, İblis'in dışında bütün melekler hemen secde ettiler. O, secde edenlerle beraber olmaktan çekindi. ([15] Hicr: 30)Tefsir