Skip to content

Suresi Hud - Page: 7

Hud

(Hūd)

61

۞ وَاِلٰى ثَمُوْدَ اَخَاهُمْ صٰلِحًا ۘ قَالَ يٰقَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ مَا لَكُمْ مِّنْ اِلٰهٍ غَيْرُهٗ ۗهُوَ اَنْشَاَكُمْ مِّنَ الْاَرْضِ وَاسْتَعْمَرَكُمْ فِيْهَا فَاسْتَغْفِرُوْهُ ثُمَّ تُوْبُوْٓا اِلَيْهِ ۗاِنَّ رَبِّيْ قَرِيْبٌ مُّجِيْبٌ ٦١

wa-ilā
وَإِلَىٰ
ve (gönderdik)
thamūda
ثَمُودَ
Semud halkına
akhāhum
أَخَاهُمْ
kardeşleri
ṣāliḥan
صَٰلِحًاۚ
Salih'i
qāla
قَالَ
şöyle dedi
yāqawmi
يَٰقَوْمِ
ey kavmim
uʿ'budū
ٱعْبُدُوا۟
kulluk edin
l-laha
ٱللَّهَ
Allah'a
مَا
yoktur
lakum
لَكُم
sizin
min ilāhin
مِّنْ إِلَٰهٍ
ilahınız
ghayruhu
غَيْرُهُۥۖ
O'ndan başka
huwa
هُوَ
O
ansha-akum
أَنشَأَكُم
sizi yarattı
mina l-arḍi
مِّنَ ٱلْأَرْضِ
yerden
wa-is'taʿmarakum
وَٱسْتَعْمَرَكُمْ
ve size ömür sürdürdü
fīhā
فِيهَا
orada
fa-is'taghfirūhu
فَٱسْتَغْفِرُوهُ
O'ndan bağışlanma dileyin
thumma
ثُمَّ
sonra
tūbū
تُوبُوٓا۟
tevbe edin
ilayhi
إِلَيْهِۚ
O'na
inna
إِنَّ
muhakkak ki
rabbī
رَبِّى
Rabbim
qarībun
قَرِيبٌ
yakındır
mujībun
مُّجِيبٌ
kabul edendir
Semud milletine kardeşleri Salih'i gönderdik. "Ey milletim! Allah'a kulluk edin; O'ndan başka tanrınız yoktur; sizi yeryüzünde yaratıp orayı imar etmenizi dileyen O'dur. Öyleyse O'ndan mağfiret dileyin, sonra da O'na tevbe edin. Doğrusu Rabbim size yakın ve duaları kabul edendir" dedi. ([11] Hud: 61)
Tefsir
62

قَالُوْا يٰصٰلِحُ قَدْ كُنْتَ فِيْنَا مَرْجُوًّا قَبْلَ هٰذَآ اَتَنْهٰىنَآ اَنْ نَّعْبُدَ مَا يَعْبُدُ اٰبَاۤؤُنَا وَاِنَّنَا لَفِيْ شَكٍّ مِّمَّا تَدْعُوْنَآ اِلَيْهِ مُرِيْبٍ ٦٢

qālū
قَالُوا۟
dediler ki
yāṣāliḥu
يَٰصَٰلِحُ
Ey Salih
qad
قَدْ
doğrusu
kunta
كُنتَ
sen idin
fīnā
فِينَا
aramızda
marjuwwan
مَرْجُوًّا
ümit beslenen biri
qabla
قَبْلَ
önce
hādhā
هَٰذَآۖ
bundan
atanhānā
أَتَنْهَىٰنَآ
bizi men mi ediyorsun?
an naʿbuda
أَن نَّعْبُدَ
tapmaktan
mā yaʿbudu
مَا يَعْبُدُ
taptıklarına
ābāunā
ءَابَآؤُنَا
babalarımızın
wa-innanā
وَإِنَّنَا
doğrusu biz
lafī
لَفِى
içindeyiz
shakkin
شَكٍّ
şüphe
mimmā
مِّمَّا
şeyden
tadʿūnā
تَدْعُونَآ
bizi çağırdığın
ilayhi
إِلَيْهِ
kendisine
murībin
مُرِيبٍ
tereddütlü
"Ey Salih! Sen bundan önce, aramızda kendisinden iyilik beklenir bir kimseydin; şimdi babalarımızın taptıklarına bizi tapmaktan men mi ediyorsun? Doğrusu bizi çağırdığın şeyden şüphe ve endişedeyiz" dediler. ([11] Hud: 62)
Tefsir
63

قَالَ يٰقَوْمِ اَرَءَيْتُمْ اِنْ كُنْتُ عَلٰى بَيِّنَةٍ مِّنْ رَّبِّيْۗ وَاٰتٰىنِيْ مِنْهُ رَحْمَةً فَمَنْ يَّنْصُرُنِيْ مِنَ اللّٰهِ اِنْ عَصَيْتُهٗ ۗفَمَا تَزِيْدُوْنَنِيْ غَيْرَ تَخْسِيْرٍ ٦٣

qāla
قَالَ
dedi ki
yāqawmi
يَٰقَوْمِ
ey kavmim
ara-aytum
أَرَءَيْتُمْ
Ne dersiniz?
in
إِن
eğer
kuntu
كُنتُ
ben isem
ʿalā
عَلَىٰ
üzere
bayyinatin
بَيِّنَةٍ
apaçık bir belge
min rabbī
مِّن رَّبِّى
Rabbimden
waātānī
وَءَاتَىٰنِى
ve O bana vermişse
min'hu
مِنْهُ
kendinden
raḥmatan
رَحْمَةً
bir rahmet
faman
فَمَن
kim
yanṣurunī
يَنصُرُنِى
bana yardım edebilir?
mina
مِنَ
karşı
l-lahi
ٱللَّهِ
Allah'a
in
إِنْ
eğer
ʿaṣaytuhu
عَصَيْتُهُۥۖ
O'na isyan edersem
famā
فَمَا
olmaz
tazīdūnanī
تَزِيدُونَنِى
bana bir katkınız
ghayra
غَيْرَ
başka
takhsīrin
تَخْسِيرٍ
kaybımı artırmaktan
"Ey milletim! Eğer Rabbimden bir belgem olur ve bana rahmet eder de ben O'na baş kaldırırsam, söyleyin, Allah'a karşı beni kim savunur? Bana zararımı artırmaktan başka birşey yapamazsınız" dedi. ([11] Hud: 63)
Tefsir
64

وَيٰقَوْمِ هٰذِهٖ نَاقَةُ اللّٰهِ لَكُمْ اٰيَةً فَذَرُوْهَا تَأْكُلْ فِيْٓ اَرْضِ اللّٰهِ وَلَا تَمَسُّوْهَا بِسُوْۤءٍ فَيَأْخُذَكُمْ عَذَابٌ قَرِيْبٌ ٦٤

wayāqawmi
وَيَٰقَوْمِ
ve Ey kavmim
hādhihi
هَٰذِهِۦ
şu
nāqatu
نَاقَةُ
dişi devesi
l-lahi
ٱللَّهِ
Allah'ın
lakum
لَكُمْ
sizin için
āyatan
ءَايَةً
bir mucizedir
fadharūhā
فَذَرُوهَا
onu bırakın
takul
تَأْكُلْ
otlasın
fī arḍi
فِىٓ أَرْضِ
toprağında
l-lahi
ٱللَّهِ
Allah'ın
walā tamassūhā
وَلَا تَمَسُّوهَا
ona dokundurmayın
bisūin
بِسُوٓءٍ
bir kötülük
fayakhudhakum
فَيَأْخُذَكُمْ
yoksa sizi yakalar
ʿadhābun
عَذَابٌ
bir azap
qarībun
قَرِيبٌ
yakın
"Ey milletim! Bu, size bir ayet olarak, Allah'ın devesidir. Bırakın onu, Allah'ın toprağında otlasın; ona fenalık etmeyin, yoksa siz hemen azaba uğrarsınız" ([11] Hud: 64)
Tefsir
65

فَعَقَرُوْهَا فَقَالَ تَمَتَّعُوْا فِيْ دَارِكُمْ ثَلٰثَةَ اَيَّامٍ ۗذٰلِكَ وَعْدٌ غَيْرُ مَكْذُوْبٍ ٦٥

faʿaqarūhā
فَعَقَرُوهَا
yine de onu kestiler
faqāla
فَقَالَ
(bunun üzerine) dedi ki
tamattaʿū
تَمَتَّعُوا۟
yaşayın
fī dārikum
فِى دَارِكُمْ
yurdunuzda
thalāthata
ثَلَٰثَةَ
üç
ayyāmin
أَيَّامٍۖ
gün
dhālika
ذَٰلِكَ
işte bu
waʿdun
وَعْدٌ
bir vaaddir
ghayru makdhūbin
غَيْرُ مَكْذُوبٍ
yalanlanmayacak
Buna rağmen onu kesip devirdiler. O zaman Salih: "Yurdunuzda üç gün daha kalın. Bu, yalanlanmayacak bir sözdür" dedi. ([11] Hud: 65)
Tefsir
66

فَلَمَّا جَاۤءَ اَمْرُنَا نَجَّيْنَا صٰلِحًا وَّالَّذِيْنَ اٰمَنُوْا مَعَهٗ بِرَحْمَةٍ مِّنَّا وَمِنْ خِزْيِ يَوْمِىِٕذٍ ۗاِنَّ رَبَّكَ هُوَ الْقَوِيُّ الْعَزِيْزُ ٦٦

falammā
فَلَمَّا
nihayet
jāa
جَآءَ
gelince
amrunā
أَمْرُنَا
emrimiz
najjaynā
نَجَّيْنَا
kurtardık
ṣāliḥan
صَٰلِحًا
Salih'i
wa-alladhīna
وَٱلَّذِينَ
ve kimseleri
āmanū
ءَامَنُوا۟
iman eden(leri)
maʿahu
مَعَهُۥ
beraberindeki
biraḥmatin
بِرَحْمَةٍ
bir rahmetle
minnā
مِّنَّا
bizden
wamin
وَمِنْ
ve
khiz'yi
خِزْىِ
aşağılığından
yawmi-idhin
يَوْمِئِذٍۗ
o günün
inna
إِنَّ
muhakkak ki
rabbaka
رَبَّكَ
senin Rabbin
huwa
هُوَ
O
l-qawiyu
ٱلْقَوِىُّ
güçlüdür
l-ʿazīzu
ٱلْعَزِيزُ
mutlak üstündür
Buyruğumuz gelince, Salih'i ve beraberindeki inananları katımızdan bir rahmet olarak o günün rezilliğinden kurtardık. Doğrusu Rabbin pek kuvvetli ve güçlüdür. ([11] Hud: 66)
Tefsir
67

وَاَخَذَ الَّذِيْنَ ظَلَمُوا الصَّيْحَةُ فَاَصْبَحُوْا فِيْ دِيَارِهِمْ جٰثِمِيْنَۙ ٦٧

wa-akhadha
وَأَخَذَ
ve aldı
alladhīna
ٱلَّذِينَ
kimseleri
ẓalamū
ظَلَمُوا۟
zulmeden(leri)
l-ṣayḥatu
ٱلصَّيْحَةُ
korkunç bir çığlık
fa-aṣbaḥū
فَأَصْبَحُوا۟
ve kaldılar
fī diyārihim
فِى دِيَٰرِهِمْ
yurtlarında
jāthimīna
جَٰثِمِينَ
dizüstü çöküp
Haksızlık yapanları bir çığlık tuttu, oldukları yerde diz üstü çöküverdiler. ([11] Hud: 67)
Tefsir
68

كَاَنْ لَّمْ يَغْنَوْا فِيْهَا ۗ اَلَآ اِنَّ ثَمُوْدَا۠ كَفَرُوْا رَبَّهُمْ ۗ اَلَا بُعْدًا لِّثَمُوْدَ ࣖ ٦٨

ka-an
كَأَن
sanki
lam yaghnaw
لَّمْ يَغْنَوْا۟
hiç yaşamamışlardı
fīhā
فِيهَآۗ
orada
alā
أَلَآ
iyi bilin ki
inna
إِنَّ
şüphesiz
thamūdā
ثَمُودَا۟
Semud (halkı)
kafarū
كَفَرُوا۟
inkar ettiler
rabbahum
رَبَّهُمْۗ
Rabblerini
alā
أَلَا
dikkat edin
buʿ'dan
بُعْدًا
uzak olsun
lithamūda
لِّثَمُودَ
Semud halkı
Sanki orada hiç yaşamamışlardı. Bilin ki, Semud milleti Rabbini inkar etmişti. Bilin ki, Semud milleti Allah'ın rahmetinden uzaklaştı. ([11] Hud: 68)
Tefsir
69

وَلَقَدْ جَاۤءَتْ رُسُلُنَآ اِبْرٰهِيْمَ بِالْبُشْرٰى قَالُوْا سَلٰمًا ۖقَالَ سَلٰمٌ فَمَا لَبِثَ اَنْ جَاۤءَ بِعِجْلٍ حَنِيْذٍ ٦٩

walaqad
وَلَقَدْ
ve andolsun
jāat
جَآءَتْ
geldiler
rusulunā
رُسُلُنَآ
elçilerimiz
ib'rāhīma
إِبْرَٰهِيمَ
İbrahim'e
bil-bush'rā
بِٱلْبُشْرَىٰ
müjdeyle
qālū
قَالُوا۟
dediler
salāman
سَلَٰمًاۖ
Selam
qāla
قَالَ
(O da) dedi
salāmun
سَلَٰمٌۖ
Selam
famā labitha
فَمَا لَبِثَ
ve hemen
an jāa
أَن جَآءَ
getirdi
biʿij'lin
بِعِجْلٍ
bir buzağı
ḥanīdhin
حَنِيذٍ
kızartılmış
And olsun ki, elçilerimiz müjde ile İbrahim'e geldiler. "Selam sana" dediler, "Size de selam" dedi, hemen kızartılmış bir buzağı getirdi. ([11] Hud: 69)
Tefsir
70

فَلَمَّا رَاٰىٓ اَيْدِيَهُمْ لَا تَصِلُ اِلَيْهِ نَكِرَهُمْ وَاَوْجَسَ مِنْهُمْ خِيْفَةً ۗقَالُوْا لَا تَخَفْ اِنَّآ اُرْسِلْنَآ اِلٰى قَوْمِ لُوْطٍۗ ٧٠

falammā
فَلَمَّا
ne zaman ki
raā
رَءَآ
görünce
aydiyahum
أَيْدِيَهُمْ
ellerinin
lā taṣilu
لَا تَصِلُ
uzanmadığını
ilayhi
إِلَيْهِ
ona
nakirahum
نَكِرَهُمْ
onlardan hoşlanmadı
wa-awjasa
وَأَوْجَسَ
ve içine düştü
min'hum
مِنْهُمْ
onlardan dolayı
khīfatan
خِيفَةًۚ
bir korku
qālū
قَالُوا۟
dediler ki
lā takhaf
لَا تَخَفْ
korkma
innā
إِنَّآ
biz
ur'sil'nā
أُرْسِلْنَآ
gönderildik
ilā qawmi
إِلَىٰ قَوْمِ
kavmine
lūṭin
لُوطٍ
Lut
Ellerini ona uzatmadıklarını görünce, durumlarını beğenmedi ve içine korku düştü. Onlar, "Korkma, biz Lut milletine gönderildik" dediler. ([11] Hud: 70)
Tefsir